Ağustos ayının son günleri, bilinmezliğin içine doğru ilerlerken kalbimi bir yerde, aklımı bir yerde, aitlik hissimi bir yerde bırakmış şekilde yürüyorum o yolda. Karnımda hafif bir ağrı, sol tarafımda ufak bir baskı belli belirsiz…
"O tohumu yüreğime ektim. İnatlaşan çiçeği ise, bu kez saksıya diktim."
Her adımda içimde uyanan bir duygudan vazgeçmek ister gibi arkama hiç bakmıyorum. Bir adımda samimiyetsizlikten uzaklaşıyorum, bir adımda bencillikten, bir adımda çıkarcılıktan, bir diğerinde yalanlardan, bir sonrasında güvensizlikten, korkulardan, kaygıdan, merhametsizlikten ve en sonunda herkesle beraber bulunduğum boşluktan. Geride kalanlar benimle beraber kaçmaya çalıştığım eksikliğimin kargaşasından uzaklaştığımı ve damağımda ballı süt tadı olan günlerin hayalini kovalıyor. Hem acı hem tatlı olan bu denklemde neyden kaçıp, neye tutunmaya çalıştığımı bilmeden, soruların yanıtlarını aramadan sadece içimde olan o cesarete bırakıyorum kendimi. Biliyorum, bulacağım bir şeyler. “Balın o yakan iki yüzlü etkisiyle karşılaşmamda iki saniyenin bile yeterli olduğunu gösterebilen dünya, içimde hiç bitmeden yeşeren o umut ışığını bana gösterecektir muhakkak.” diye tekrarlıyordum sık sık. Bu sonsuz tat hazzı devam ederken kendi iç sesim dışarı doğru şeffaf bir ton ile “Yakında her şey iyi olacak, bal süt ile buluşacak.” diye fısıldıyor. Fısıltı artarken tat boğazımı hafifçe yakıyordu ve ben de geldiğimi anlıyorum. Yol bitmişti işte.
.jpeg)
Artık şekerden geçilmeyen balın bana gösterdiği yeri gelince acı veren yanının sütle buluşarak yumuşama, sonra üzerine berrak bir su içme vaktiydi. Bal tatlı veya acı geldiği zamanlarda hep bana bakan o yıldızların sadece gecelerimi değil tüm hayatımı aydınlatma vaktiydi. Bedenim titrer ve boğazım yanarken anlıyordum ruhum olması gereken yerdeydi. Sen çok sevdiğin bahçende ısrarla bulundurmak istediğin çiçeklerin tohumlarını tekrar ekerken ben de saksıma birkaç tane almak için oradaydım sanki. Israrının beni sana çeken arılara olduğunu anlamam uzun sürmemişti elbette. Sen her hücreme beni yola çıkaran ikilemi çoktan işlemiştin, yaşatmıştın, göstermiştin… Biz hiç konuşmamıştık ama en çok sen duymuştun, hiç anlatmamıştım ama en çok sen anlamıştın, hiç bilmemiştin ama en çok sen hissetmiştin, biz hiç tanışmadık ama hep tanıyormuşuz birbirimizi.
.jpeg)
Böyle böyle sonunda yol bitmiş, zaman durmuştu. Kafamda yok ettiğim zaman kavramında bisikletten indim, o yolu yürüdüm, o korkuları yendim, o gökyüzüne hep baktım. Sana ılık bir ağustos akşamı sokak ışığı ile az çok aydınlatılmaya çalışılan mahallede sarıldım. Sarıldım ve yutkundum. Bitti bak her şey. Balın tatlılığı boğazımı acıtmıyor. Sen ondan sonra elinde karıştırarak getirdiğin ballı sütü bana değil gökyüzüne hazırladın. Sen beni değil karanlıkları iyileştirdin. Balın tadını çiçeklere koydun, çiçekleri de yüreğime serptin.