Erich Fromm’un sözüyle başlayalım güne.
“Yaşanmamış hayatlar dünyadaki tüm savaşların ve kötülüklerin sebebidir.”
Bazen durmak gerekiyor. Astrolojik açılar, yaşamsal yorgunluklar, yeni planlar yapma ihtiyacı, kayıplar gibi sebeplerle.
Dur-kalk, yine dur, yine kalk ama yaşamayı elden hiç bırakma.
Peki yaşamayı elden bırakmamak ne demek?
Anda kalmak diye tabir edilen şey aslında.
Meditasyon, nefes gibi tekniklerle zihni boşaltarak o anda kalmaktan bahsetmiyorum.
İnsan çocukluk dönemini bitirip bir yetişkin olduğunda, dünde ve yarında yaşamaya başlar. Keşke o gün öyle söylemeseydim. Keşke o zaman daha çok çalışsaydım. Keşke o adamla evlenmeseydim. Keşke o teklifi kabul etseydim. Acaba öyle yapsaydım nasıl olurdu? Böyle deseydim şöyle mi olurdu? Bugün nerede olurdum kim bilir..
Ya bunlar gibi düne ait olaylarla boğuşur ya da geleceğe dair çoğunlukla korkular, endişeler, azınlıkla da hayallerle yaşar.
Pandemi bir sene daha sürerse batarım.
Böyle giderse evlenip çocuk yapamayacağım.
Parasız kalırsam ne yaparım?
Yalnız öleceğim diye korkuyorum.
Bu sınavı kazanamazsam biterim.
Anda kalmak tüm bunların dışında kalarak bugünü yaşayabilmektir. Çünkü insan zihnini geçmiş ve gelecekle doldurduğu sürece bugüne yer kalmaz.
Dün yaşananlar ara sıra bakıp ders almamız ya da güzel hatıralarımızı anmamız için, yarınlar ise bize getireceği her ne varsa heyecanla beklememiz için var.
.jpeg)
Anda kalmak bugünü hakkıyla yaşayabilmektir. Şu an elinde olanı sevebilmek, kabul etmek, ondan memnun olabilmektir.
Kendini ya da başkasını suçlamadan;
“Şu an hayatımda var olan her şeyi ben inşa ettim, ben yaptım. Sevabı ve günahıyla benim hayatım. Hatalar da yaptım elbet ama pişman değilim, dersimi aldım.” Diyerek memnun olabilmektir.
İstersen hiçbir iş yapma. Başarılı olmak zorunda da değilsin. Sadece anı yaşayan kaldırımdaki güvercini, evindeki kedini, köpeğini düşün. Yaşam coşkusu onlar gibi anda yaşayabilmektir. Motivasyon anda kalabilmektedir. Güç ne dünde, ne yarında bugündedir.
Mutluluğu, zaferleri, aşkı, hayat amacını, ideallerini
aramakla geçiyor hayat.
Onları bulunca ne olacak?
Çok iyi hissedeceksin değil mi?
Mutluluğu arama sebebin dahil hepsi kendini iyi hissetmek için. Mutluysan iyisin, yalnız değilsen iyisin, bir aile kurabilmişsen iyisin, etrafına yardım edebiliyorsan iyisin…
Telefonunda sevdiğin birinden gelen mesajı görmen,
yüzüne düşen kar tanesi, sevdiğin bir şarkı çalması ve ona eşlik etmen, fırından yeni çıkmış ekmek kokusu, sabah kahvesi, kuş sesi, yıldızları izlerken yüzündeki gülümseme, sevdiklerine sarılmak, bunların hepsi anda yaşanan şeylerdir ve iyi gelir. İYİ GELİR..
Bu iyi gelen şeyler var ya, işte her şey orada saklı. Hayatın tüm sırrı o iki kelimede saklı.
İyi gelen her şey anda yaşanır. Dünde ve yarında yaşarken şu an gerçekleşen ve sana iyi gelecek şeyleri görmezsin, duymazsın.
Kafanda ödemen gereken borç varsa, en sevdiğin şarkı çalsa duymazsın. Kazanamadığın sınav aklından çıkmıyorsa, fırının önünden geçerken o kokuyu fark etmezsin.
Bitiremediğin evlilik, başaramadığın kariyer, terk eden sevgili hepsi anda gerçekleşen ve sana iyi gelecek şeylerin üstünü örter.
Peki ne olur örterse?
Erich Fromm’un dediği gibi yaşanmamış bir hayat olur.

Ve buna ilaveten; geçmişte yaşadıklarının benzerlerini yaratıma sokmak demektir. Çünkü ne düşünürsek O’yuz.
Bugün, şu anki memnuniyetinin yaydığı titreşim yarın sana daha büyük memnuniyetleri getirecek.
Pişmanlık, öfke, suçluluk, memnuniyetsizlik gibi duygularının yaydığı titreşim de benzerlerini getirmeye devam edecek.
Erich Fromm’a dönecek olursak, neden yaşanmamış hayatlardan savaşlar ve kötülükler doğar demiş?
Onu da Doğan Cüceloğlu bir söyleşisinde ne güzel anlatmıştı. Bazı yaşlılar vardır nemrut, yüzü gülmez, çocuk sesine tahammül edemez. İşte onlar yaşamamış insanlardır. Yaşamadıkları hayatın hırsını dünyadan ve başkalarından çıkarmak isterler.
Tüm bunların yanında ben sistem olsam en çok neye bakardım? İyi insan mı, kötü mü? Çalışkan mı, tembel mi? Aptal mı, zeki mi? Bunların hepsi geride kalırdı. Şu kişi (ona hediye ettiğimiz ve içerisinde memnun olacağı binbir şey bulunan) bugünün hakkını verebiliyor mu?
Bugünün hakkını veremiyorsan yarınlardan büyük şeyler ummak beyhude bir bekleyişten öteye gitmez.
İsa peygamber “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” diyecek kadar hakkaniyetliymiş. Düşünsene hak söz konusu olduğunda Tanrı ile Sezar’ı aynı terazide tartmış.
Şimdi sen de aynı hakkaniyetle sahip olduğun her şeyi, tüm hayatını ve ŞİMDİni bir daha değerlendir lütfen.