Tren, ah benim bitmeyen sevdam. Dört yıl Ankara- İstanbul arası yoldaşlık etti bana Fatih Ekspres. Vagonların sağ camında tek koltuk vardı. Rahat rahat oturur yolculuk ederdim.
Taka ta tak taka ta tak. Kayar gider raylarda, kır başlı dağlar yutar treni. Gün ortasında zifire dalıverir. Siyah bir süre sonra azalarak yerini bırakır tekrar güneşe.
Hayat da böyle değil mi? Yolcu muyum gezgin mi? Zoraki mi bindim trene? Yoksa zaten treni kullanmam lazım en azından manzaranın tadına varayım mı dedim? Pencereden gördüklerim kadar mı her şey. Başımı cama yaslayıp ardı sıra bitip başlayan renk renk tarlaları, altından yanından geçtiğim yüce ağaçları, parlak ışıklı istasyonları, insanları mı izleyeceğim gözümü kırpmadan? Oturduğum yerden bir vagondan akıp giden karelere bakıp duracak miyim? Bu yolculuğun bir boyutu. Yoksa yerimden kalkıp ilerleyen trenin hızı yüzünden hafif sendeleyerek yürüyüp kapıya geldiğimde bir cesaret acil durum frenine asılacak mıyım var gücümle? Frenin acı çığlığı bitince kendimi hiç bilmediğim o yere açılan kapıdan atıp derin bi nefes alacak mıyım? Alalım, başta kendime söylüyorum. İnip yeni yerleri keşfedip bir sonraki seferle yine yoluna devam edebilir insan pekala. Bu da bir ileri boyutu.
Bazen yollar kıvrılır yönü şaştım zannederim pusulaya iki fiske tık tık, kah trenin kuyruğuna bakar kah makiniste selam çakarım. Tren yolları kese kese, köyleri kentleri böle böle giderken köyün birinde yavaşladığında oynayan çocukları görürdüm, bazıları büyük bi heyecanla ve sevinçle var gücüyle el sallardı trene. Yani bana. Ben de tabii onlara.
Bi gün yine gidiyorum, tren yavaşladı, sanırım makası kullanacak olan karşıdan gelen treni bekliyorduk. Oturduğum yer tam yola denk geldi. Üç çocuk hoplaya zıplaya gülüşe oynuyorlar. Baktım baktım onların yerine koydum kendimi, sorumluluk yok kafa raad, tek dertleri oyun. Sonra gülümsedim gözlerimin içine kadar ve el salladım onlara. Çocuklar ne yaptı dersiniz? Nah çektiler iyi mi? Hem de üçü birden. Bana bana! Hafiften bozuldum önce sonra öpücük attım hepsine. Ne yapsın dedim çocuk işte...